25 Mayıs 2015 Pazartesi

İki senenin ardından…

Uzun uzun zaman olmuş yazmayalı….

Blogumu ilk açarken hedeflerim doğrultusunda hızla koşup bir yandan da bu yolda deneyimledikleri mi paylaşmaktı amacım. Bir koşturma dır giderken özel hayatımda yaşanan değişikliklerle yazmadığımı yazamadığımı fark ettim. Ara ara aklıma geliyordu yazmak ama nereden başlasam neyi anlatsam karar veremeyip unutup gidiyordum. Derken geçen hafta mülakatlar sırasında gelen bir adayımız “blogunuzun olduğunu gördüm sizin hakkınızda az çok bilgi sahibi oldum” dedikten sonra evet uzun zamandır vakit ayırmadığımı aslından özlediğimi fark ettim. Ve hiç tanımadığım birinden bunları duymak hoşuma gitti, mutlu oldum J

Nerede kalmıştık deyip tekrar yazmaya karar verdim…
En son yazdığımdan beri aslında hayatımda köklü değişiklikler oldu. İnsan kaynakları anlamında attığım ilk adım olan İSMEK’ten evlilik sebebiyle ayrıldım. Evlilik demişken;  İK’ya olan sevgim bu kararda da etkili olup eşimi de aynı meslekten tercih ettim. Hatta ilk tanışmamızı da kırmızı kapaklı insan kaynakları yönetimi kitabına borçluyum J
Evlendikten sonra evde oturmayıp danışmanlık firmalarının birinde işe alım stajyeri olarak çalışmaya başladım. İşe başlamışken tekrar neden stajyerlik derseniz evet her zaman iyi yerlerden başlamak mümkün değil ama ufakta olsa adımlar ata ata devam etmek gerekebilir. Bu süre zarfında çok şey öğrendim ve deneyimledim. Artık biliyorum ki danışmanlık firmaları çok tercih edeceğim yerler değil. Kötü olduğundan değil aksine işin mutfağı. Evet işe alım anlamında öğrenebileceğiniz çok şey var ancak firmaya geçtikten sonra danışmanlık firması belki tek düze gelebilir. İki ay sonra enerji sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın insan kaynaklarına geçiş yaptım ve hala devam etmekteyim. Ağırlıklı olarak işe alım sürecinde aktif rol alırken iç iletişim faaliyetlerine ve devam eden projelere de destek veriyorum. Her gün de işe giderken iyiki insan kaynaklarını seçmişim demeden de edemiyorum J


Geçen sene içerisinde işlerin yoğun olduğu bir dönemde kendimi hastanede buldum. Bilmiyorum hiç duydunuz mu nefrotik sendrom diye bir hastalığım çıktı. Açılımı: böbrekler de protein kaçağı. Hızlıca kilo alıp ayaklarımın balon gibi şişmesi gibi belirtileri vardı. Tabi ben de her Türk gibi umursamayıp hatta üstüne topuklu giyiyorum ondan ayaklarım şişiyordur deyip kendi kendime teşhis koydum. Taki annem normal olmadığını fark edene kadar… Sonrasında cerrahpaşanın nefroloji servisinde böbrek için yapılmış biyopsi devamında her gün alınan tüp tüp kan, bir ton kortizonlu ilaç, raporlar vs. derken hastalığın süreçlerini yaşadım. Şimdi turp gibiyim. Bunları neden anlattığıma gelecek olursak bu süreçleri yaşamadan canımın kıymetini bilip ona göre yaşamak isterdim. En başında anlatırken işlerin yoğun olduğu dönemde demiştim hastalanınca anladım ki evet ilk başta biraz sorun oluyor ama işleyen çarkın dişlileri birbirini tamamlayabiliyor. Orta da yapılacak işler varsa herkes bir ucundan tutup ilerliyor. Ama sağlık bir kere gidince bir daha tamiri zor oluyor. Doktorum tüm hastalıkların her zaman biyolojik nedenleri vardır ama bunları tetikleyen psikolojik etkenlerdir dedi. Haklıydı… Hastanede uzun süre geçirdiğim için düşünmeye de fazla vakti oluyor insanın. Düşündükçe gördüm, keşkelerle doldu zamanlarım…  En çok “keşke hayır demeyi öğrenseydim zamanın da” oldu… Hayır diyebilmekte bir yetkinlik benimde gelişime açık yönüm… Ben bir senedir yaşıyorum bu hastalığı devamlı kullandığım haplarım, tuzdan uzak hayatım ve yasaklı yiyeceklerim var artık. Siz siz olun her yere, herkese yetişmeye çalışmayın. Sonradan keşke dememek için yapmadan düşünün ;)

Hastane sürecim boyunca düşündüm, araştırdım ve bol bol okudum… ((Sizlere aktaracak çok keyifli konular biriktirdim. Tekrar kaldığım yerden yazmaya devam edicem.))  Hastaneden sonra işe adaptasyonum çok zor olmadı. Çalışmayı seven biri için işten ayrı vakit geçirmesi daha zordu. Doktorum heyet raporu ile 3 ay daha evde dinlenmem gerektiğini söylese de ben işe dönmeyi tercih edenlerdenim… Evlilik, hastalık, iş, güç derken okulum hala bitmedi L Tez konusunda takılı kaldım. Konum: Kurum Kültürü… Proje araştırmalarımı da zamanla aktarıyor olacağım. Uzun aradan sonra ilk yazımla en kısa sürede görüşmek dileğiyle…

Sevgiler,
Zühre Er ;)

NOT: İki aylık hastane sürecim de 7/24 yanımda olan Anneme, annemin yokluğunda idare eden babam ve kardeşime, Sarıyer’den işten çıkıp Cerrahpaşa'ya oradan her gün Maltepe’ye dönen eşime, işten ayrı  vakit geçirdiğim her gün desteklerini esirgemeyen yöneticim ve ekibime, unutmayıp arayıp soran tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim… Meğer insan böyle zamanlarda yakınlarını yanında görmekten gerçekten mutlu oluyormuş…