15 Kasım 2012 Perşembe

Monotonluk




MONOTONLUK

 Bu yazımda Alain de Botton’un “Çalışmanın mutluluğu ve sıkıntısı” adlı kitabından yola çıkarak kendi çalışma yaşamımı da göz önünde bulundurarak “çalışma hayatındaki monotonluğu” ele aldım.

Öncelikli olarak monotonluk, işin aynı tempoda ve sürekli tekrarlanarak yapılmasının verdiği yorgunluk ve bıkkınlık halidir. Çalışma psikolojisi açısından monotonluğun anlamına baktığımızda ise “İşyeri koşullarındaki düzensizlikler ve insanın bedensel ve zihinsel yapısına uygun olmayan koşullardan kaynaklanan psikolojik yorgunluklar” olarak değerlendirilmekte.

İş yaşamında monotonluk yeni yeni gündeme gelip bir sorun olarak görülmeye başlansa da aslında yıllar önce Karl Marx ‘yabancılaşma teorisi’yle şu an üzerinde durduğumuz monotonluk konusunu açıklamıştır. Marx’ın yabancılaşma teorisine göre,

Kişinin kendi emeğine yabancılaşması: Yabancılaşmanın asıl kaynağı da iş bölümüdür. Bir iş ne kadar ufak parçalara ayrılıyorsa genel yapıdan o kadar uzaklaşılır.  Ve bir bakıma uzmanlaşma yabancılaşma olarak adlandırılıyor. Örneğin; bir terzi hazır giyim getirilmeden önce diktiği elbiseyi tüm ayrıntılarıyla kendi üretirken (emeğini, özverisini, yaratıcılığını katarak) hazır giyimde sadece paça yapar yada görevi neyse onla ilgilenir hale geldi. Sadece paça konusunda uzman oldu, el çabukluğu kazandı belki ama diğer alanlarda köreldi beklide hiç bilgisiz hale geldi. İnsan, Marx"a göre, kapitalist düzende söz konusu özsel niteliklerinden uzaklaşır, özüne yabancılaşır. Kapitalist pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri haline gelir. Yeni çalışma düzeni yaşamda bir makine olarak düşündüğümüzde çalışanlarda makinelerin dönem irili ufaklı çarkları konumuna geliyor. Bu küçük çarklardan biri arızalandığı zaman o parça değiştirilip yerine yenisi geliyor ve makine çalışmaya devam ediyor. Tıpkı iş yaşamında olduğu gibi…

Kişinin kendi emeğinin ürününe yabancılaşması: Teknolojinin bize sunduğu faydaların değeri inkar edilemez ancak bizi çalışan robotlar haline getirdiği de bir gerçek. Kişinin kendi emeğinin ürününe yabancılaşmasını, çalışanların aslında yaptığı işlerin farkına vararak yapmamaları olarak yorumlamamız mümkün. Buna bir örnek olarak bankacıları düşünebiliriz. Bankada gişe memuru müşterisinden parayı alır, bilgisayarda işlemi yapar, parayı sayar ve kasaya koyar sonra makbuz keser imza karşılığında makbuzu imza karşılığında verir, işlem tamamlanmış olur. Ancak sorulduğu zaman gelen paranın hangi kodla hesaba girdiği, müşteriyi hangi muhasebe koduyla işlem yapıldığını bilmez. Çünkü sistem otomatik olarak gerçekleştirdiğimiz için kodlara ihtiyaç duymuyoruz ve bilmiyoruz. Eskiden manüel sistemle girildiği için banka çalışanı kodu da kendi girdiği için işlemi neden niçin nasıl yaptığını gelişim sürecini biliyordu. Şimdi sadece bilgisayarda iki tıkla işimizi hallediyoruz ve nedenini bilmeden bilinçaltımıza işlendiği haliyle gerçekleştiriyoruz.

Kişinin çalışma, çalışma ortam, çalışma arkadaşına yabancılaşması: İnsanlar yüzyıllardır ortak iş yaparken artık herkes bireysel çalışıyor. Rekabet içinde olan çalışma ortamlarında çalışanlar birbirini rakip görür hale geldi. Herkes birbirinden biraz daha fazla şey bilip öne geçme çabasında. Ben merkezci olup kendilerini üstün kılmak istiyorlar. Takım çalışması, ekip çalışmasından gün geçtikçe uzaklaşılıp bireysel çalışma ortamları doğmuş oldu. Başkasının emrinde çalışacağıma kendi işimi kurarım diyerek bireysel çalışma alanları çoğalmaya başladı. Ve bireyler kendilerini toplumdan soyutladı.

Kişinin kendine ve insanlığa yabancılaşması: Çalışanları yada bireylerin herhangi bir konuda yaptıkları iş zevk vermiyor kişileri tatmin etmiyor. Çünkü çalışma hayatında insanlar bir ürün çıkaramaz hale geldi ve kendi yeteneklerini ortaya koyamıyor. Bu yüzden de yaptıkları işlerden sıkılıyorlar çünkü insanlar yaptıkları işin sonucunu görmek isterler. İnsanlığa yabancılaşma ise topluma faydalı olmaktan uzaklaşılıp çalışmayı artık sadece para ve statü kazanma olarak görmemizden kaynaklanıyor. Bir araştırmaya göre 1. sınıfa başlayan tıp öğrencilerine sormuşlar neden Tıp okumayı tercih ettiniz. Gelen cevapların büyük çoğunluğu topluma faydalı olabilmek için demiş. Bundan yola çıkarak Tıp kazanamasaydınız 2. tercihiniz neydi denildiğinde ise beklenen cevap eczacılık, diş hekimliği, öğretmenlik vs beklenirken (topluma faydalı görülen meslekler) çıkan sonuç mühendislik olmuş. Bu da aslında işin bize katacağı kazanç ve statüye göre seçim yaptığımızı ortaya koyuyor.

Zaman ilerledikçe teknolojik gelişmelere hayatımıza girmeye devam ettikçe çalışma ve çalışma hayatımızda da büyük değişiklikler meydana geliyor. El kabiliyetiyle ya da basit aletlerle yapılan işlerin çoğunun yerini mekanik aletlerin ön plana çıkıp makineleşmenin ilerlemesi kişilerin işlerdeki hareketlerini kısıtlamıştır. Küçük çaplı atölye de üretimin yerini de fabrikalar almaya başlamasıyla, tek düze çalışma tek düze üretim ortamları oluştu. Sanayileşme ile birlikte gerçekleşen iş yaşamındaki makineleşmenin sonucunda çalışan üzerinde mutsuzluk ve iş tatminsizliğini ortaya çıkarmıştır. Makineleşmeyle birlikte yapılan işler bölümlere ayrılmış ve kişi sadece kendi bölümden sorumlu hale gelmiş. Örneğin bir ayakkabı üreticisi ayakkabının tabanından en son bağcığının takılmasına kadar tüm süreçlerde kendi etkinken seri üretimde sadece tüm ayakkabıların bağ takma işleminin sorumluluğu yüklenmiştir. Böylelikle çalışan işe geldiği zaman sürekli ayakkabı bağı taktığı için yaptığı işte bir çeşitlilik olmadığından sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. 

Eski teknolojide mimarlar daha başarılı işler yaparken şimdi imkân varken neden başarısız olduklarını araştıran bir kişi elde ettiği sonucu şöyle açıklamıştır. Eskiden mimarlar zanaatkardı, elinde projeyi kendi kalemiyle çizip sonra yerinde gidip inceleme yapıp binayı ona göre konumlandırıyorlarmış. Yerin yönü, güneşe göre konumu, coğrafi özellikleri değerlendirilerek projeye başlanıp bitiriliyormuş. Şimdiki mimarlar inşaatın yapılacağı bölgenin önlerine sunulan haritası ve krokisi üzerinden AutoCad programı ile projeyi yapıp yerleştiriyor. Çok nadir gidip inceleme yapıldığı için projenin başından sonuna önlerine sunulanlar arasında tercih yapıp projeyi devam ettiriyorlar. Görme, hissetme ve inceleme olmadığı içinde başarısız olduklarını öne sürmüş.

Tek düze çalışma ve monotonluk iş ile ilgili stres kaynağıdır ve buda çalışanın performansını olumsuz yönde etkileyen büyük bir sorundur. Kendi çalışma hayatlarımızı mercek altına alacak olursak eğer idari bir işte çalışıyorsak bizimde bu monoton hayatın içinde olduğumuzu görürüz. Her gün aynı saatlerde gelinen bir ofis ortamı aynı masa aynı kişiler ve her gün bir birini tekrarlayan aynı işler. Bu da belli bir süre sonra kendimizi etrafımızdan soyutlamamıza neden oluyor ve belli süre sonra dikkatsizleşmemizi neden oluyor. Neticesinde de iş performansında düşmeler karşımıza çıkıyor.

Bu durumu bir döngü içinde açıklarsak eğer; monotonluğun oluşması iş tatminini düşürür. İş tatmininin düşüşü işe harcanacak çabayı etkiler. İşe gösterilen çaba da performansı düşürür.

Kitapta yer alan birçok meslek ve çeşitlilik söz konusu hepsinin de kendine özgü incelikleri ve belli bir iş süreçleri var. Kimi bahsettiğimiz gibi bir iş standardında ilerlerken kimi ortam ve iş koşullarında sürekli değişim yaşamakta. Belli standardı olan işler daha monoton ve sıkıcı hal almakta. Diğer taraftan iş hayatında sürekli değişim hareketlilik olması tek düzelikten kurtarıyor.  Bizim monoton olarak nitelendireceğimiz bir iş bir kısım çalışanlara iyi gelebilir. Bu yüzden de yapılan iş ve işi yapan kişiye göre değişen bir kavramdır. 

Genel olarak düşünürsek iş yaşamındaki monotonluğu giderebilmek için belli başlı uygulamalarla bu durumu giderebiliriz. Standart bir işe sahip kişilere tek bir işin yanı sıra farklı işlerde öğreterek görevlerinin de çeşitliliğe gidebiliriz. Çalışma ortam ve koşullarında imkan dahilinde yapılacak değişimler monotonluktan çıkarabilecek önemlerden biri olabilir. Şirket politikası ve sektör buna müsaade ediyorsa iş yerinde yapılacak bir rotasyonla kişi bazlı olarak monotonluk için bir çare olabilir. İdari işlerde kişiyi işe yoğunlaştırmak için yetki verilebilir yada düşünce belirtip kararlarını sunabileceği ortam yaratırsak işiyle ilgi performansı artacak ve monotonluk duygusu azalmış olacaktır. Öte yandan üretim firmaları yada tek düze çalışan yerlerde iş ortamı, saati ve koşullarında bir değişime gitmemiz zor olabilir ancak iş sonrası şirket içi faaliyetler yada kişilere sunulacak sosyal faaliyetler ile kişinin iş yerine duyulan heyecanı arttırılıp işe bağlamamız ve tek düzeliğe katlanmasını sağlayabiliriz.

Not: Çalışma hayatındaki monotonluğu nasıl giderebiliriz? konusuna bir dahaki yazımda ayrıntılı değinmek istiyorum.

Zühre Turunç
Kasım 2012