5 Şubat 2013 Salı

Sizce de zaman sadece birazcık zaman mı?


İlkçağlardan günümüze kadar gelen bir kavramdır zaman. Bir eylemin içinde geçtiği, geçmekte olduğu ya da geçeceği süredir zaman. Sabah kalkıp akşam yatana kadar hem ihtiyaçlarımızı karşılamak adına hem de çalışmak adına geçirdiğimiz süreler bütünüdür.  Sanayi toplumuna geçişle birlikte zaman kavramı farklı bir boyut kazanmaya başladı. Zamana olan bağlılık ve günü buna göre planlama gerekliliği 1980’lerde zamanın yönetilmesi gereken bir kaynak olarak anlam kazanmasını sağladı. Ve o gün bugündür de iş yaşam arasında gidip gelen bir koşturma ile zaman içinde kaybolmuş bulduk kendimizi. Akrep ile yelkovanla yarışmaya başladık. Sürekli telaşlı bir koşuş…
Nereye koşuyoruz? Ne için çabalıyoruz? Neden çalışıyoruz? Ve sorularımızın ardı arkası kesilmemeye başladı. Mutlu olabilmenin sahip olmakla özdeşleştirildiği bir dünyada, daha büyük bir ev, daha iyi okullar, daha iyi bir otomobil, daha iyi bir tatil vb. için çabalayıp duruyoruz. Peki, bunların tadını çıkaracak zamanı bulabiliyor muyuz?  Yılmaz Özdil’in babasını kaybettikten sonra Hürriyet Gazetesi‘nde (05.01.2012) kaleme aldığı yazısında aslında çok güzel özetlemişti yaşadığımız bu koşturmayı, zamana ayak uyduramayıp sonrasında yaşadığımız pişmanlıkları ve keşkelerimizi… “(…) işe güce koştururken, bir saniye daha onunla beraber olamadığım için, bir kadeh daha parlatamadığım için, ha bugün ha yarın derken, bir kez olsun daha sarılmayı ötelediğim için(…)”
Eflatun’a sormuşlar “insanların sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?”. Eflatun yanıtlamış; “insanoğlu çocukluktan sıkılır, büyümek için acele eder, sonra da çocukluğunu özler. Önce para kazanmak için sağlığını harcar, sonra da sağlığını kazanmak için parasını. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, sonra da hiç yaşamamış gibi ölür. Hayata hazırlanmaya o kadar zaman harcar ki hayatı yaşamaya zamanı kalmaz. Yarını o denli düşünür ki, bugünün elinden kayıp gittiğini fark etmez bile. Oysa hayat geçmişte ve gelecekte değil, şimdiki zamanda yaşanır” demiş.
Zamansızlıktan şikayet etmeyen yok sanırım! Okumaya zamanım yok! Spor yapmaya yürümeye zamanım yok! Dostlarla oturup kahve içip sohbet etmeye zamanım yok! Dolaşmaya yeni yerler görmeye zamanım yok! Sinemaya, tiyatroya gitmeye zamanım yok! Sahil kenarında oturup nefes almaya zamanım yok! Ailecek pikniğe gidebilecek zamanım yok!  Nerde yaşıyorsak yaşayalım her yerin ayrı güzellikleri söz konusu. Elimizin altında değerlendirilebilecek bu kadar çok şeyin olduğu bir dönemde hiçbir şeye zaman ayıramayıp sürekli bir zamansızlıktan şikayet ediyoruz. Peki bu zamanlar nereye gidiyor? Bunun nedeni aslında çok basit zamanı etkin kullanamadığımız için zamanın tutsağı oluyoruz.
İki insan arasındaki fark sahip oldukları zaman değil, onu nasıl kullandıklarıdır. Örneğin; Bill Clinton, zamanında koca bir devleti yönetirken her sabah 1 saat koşmaya zaman ayırabiliyordu. Atatürk; bir yandan ülkeyi yönetip, stratejiler oluşturup cepheleri yönetirken diğer yandan kitap okumaya vakit bulabiliyordu. Çevrenizdekileri düşünün aslında zamanı etkili kullanabilen bir çok örnek görmeniz mümkün. Örneğin çalışan anneler biryandan iş, bir yandan ev, eş ve çocuklarına vakit ayırabiliyorlar. Tanıdığım bir doktor hem çalışıp hem de hobi olarak dalıp balık tutmaya vakit ayırabiliyor. Ya siz?
Düşünmeye, okumaya, eğlenmeye, sevmeye ve sevilmeye zamanımız var mı? Ya da hayal kurmaya? Gülmeye? Yeni bir şeyler öğrenmeye, yeni yerler görmeye ve yeni insanlarla tanışmaya zamanımız var mı? Sahip olduklarınızın keyfini çıkarmaya zamanınız var mı? “Eğer doğru kullanırsak zamanımız yeterlidir” der Goethe.

Geri getirilmesi olanaksız olan tek şey zamandır. Zaman yönetimi, amaçlara ve hedeflere ulaşmada önemli bir kaynak olan zamanı verimli kullanma çabasıdır. Zaman yönetiminde söz konusu olan, mevcut zamanda nelerin yapılabileceğinin planlanmasıdır. Elbette ki, zamanımızın tamamına yakınını çalışarak geçirmek, zamanı yönetmek demek değildir.  Ancak psikolojik, sosyolojik ve diğer ihtiyaçlarımızın karşılanabilmesi için de zamana ihtiyacımız vardır. Zaman yönetiminin temel ilkesi “Yaşam seçimlerimizden ibarettir, zaman yönetimi de öyle. Neyi seçersek onu yaşarız, ne ekersek onu biçeriz.” Eğer her şeyi yapmaya zaman bulamıyorsanız başka bir şeye zaman ayırmayı, önem ve öncelik vermeyi seçmişsiniz demektir. Öyleyse öncelikli soru: Yaşamdaki seçimlerimiz doğru mu? Önceliklerimizi doğrumu seçmişiz?  
Sorun sadece zaman mı yoksa seçimlerimiz mi?
Devamı gelecek (…ve zaman yönetebilecek miyiz?) J

Zühre Turunç
Şubat 2013